Hürrem | Konular | Kitaplar

Ahmet Altan'a harem cevabı

Maksadım ne bir kişiye saldırmak, ne de Osmanlı padişahlarına methiye mecmuası meydana getirmektir. Maksadım, bu âlemde gizli kalmayan hakikatleri beyan etmektir.

Geçenlerde Taraf Genel Yayın yönetmeni Ahmet Altan, tam bilemediğinden olsa gerek, bir yazısında şu soruyu sormuştu: “Bir haremi olan birinin kadınlara düşkün olmadığına inanmak mümkün mü?” Bu ve bunun gibi sorular soran Ahmet Altan ve gibileri, hangi kaynağa dayanarak bunları söylüyorlar doğrusu çok merak ediyorum... Öncelikle Harem’in ne manaya geldiğini bilmek lazım:

Harem; Arapçada yasak ve gizli anlamındadır. Osmanlı devletinin yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı’nın en çok duyulan, konuşulan, merak edilen ama en yanlış bilinen yeridir. Harem padişahın evidir ve insan hayatının gizli ve kapalı bölümünü ifade eder.

Harem, sadece Osmanlı’ya has bir kurum da değildir. Hıristiyan devletlerde de vardır. Osmanlıda Harem bir manada yerli ve yabancı kızların üst seviyede eğitildiği, İslam’ın ve Saray Türkçesinin öğretildiği bir eğitim yeridir.

Haremdeki bütün kızlar padişah için toplanmış değillerdir. Haremde padişahın beğeneceği öncelikli özelliklere sahip bazı cariyeler hizmetli olarak alınır ve asıl önemlisi buradaki Türkçeyi ve İslam’ı öğrenen ve Osmanlı saray medeniyetini benimseyenlerin bir kısmı, Birun’a çıkan Enderun halkıyla evlendirilirdi.

Osmanlı Sarayında Haremin nasıl bir eğitim yeri olduğunu, eğitim görülen Harem dersanesi’nin kapısına asılı olan levhadan anlayabiliriz. “Namaz kılmayan, Oruç tutmayan, dersaneden içeri giremez”

Sultan V. Mehmed Reşad’ın sarayında yaşamış ve sarayda önemli kişilere muallimelik yapmış Safiye Ünüvar hanımın şu sözleri dikkat çekicidir.

“Osmanlı Sultanlarının hakim olduğu zamanlara ait pek çok neşriyat yapıldı. Hepsini dikkat ve alaka ile okudum. Diyebilirim ki bunların çoğu, hele son verilere ait olanları uzaktan tutulmuş objektifin titrek, bulanık akislerinden ibaret kalmıştır. Bir kısımda hayal mahsulü olan romantik maceraları ihtiva eder.”

Yine Sultan II. Abdülhamid Han’ın kızı Şadiye Osmanoğlu Harem hakkında şunları söylemektedir:

“Saray hayatı; dış alemle irtibatı olmayan, büyük parklar ve rengarenk çiçeklerle süslü, havuzlu bahçeler içinde, irili ufaklı köşklerle, bunlarında içinde, müstakilen, yahut onun dairelerine dağılmış, umumiyetle saray kadınlarının, kızlarının, çocuklarının, babamızın şefkat ve muhabbet dolu kolları ve nazarları altında geçen bir yaşam tarzıdır. Kendine has, özel bir akışı vardır.”

Padişahların aileleriyle beraber ikamet ettikleri yer olan sarayların ve bilhassa Topkapı Sarayı’nın yanından bile geçmesi mümkün olmayan bazı batılı seyyahların kendi hayal güçlerini kullanarak yazmış oldukları seyahat kitaplarını ve yine hayatları boyunca sarayın kapısından girmeye imkanı olmayan ve girmemiş kişilerin kin ve nefretle dolu ve hatırat adı altındaki müsveddelerini kaynak göstererek Osmanlı padişahları hakkında nasıl hüküm verilebilir?

EŞCİNSEL İDDİALARINA CEVAP DİĞER SAYFADA

Show TV’nin yeni dizisi Muhteşem Yüzyıl’ın senaristi Meral Okay, dizinin yapımcısı, Küçük Sırlar ve Kavak Yelleri gibi dizilerinde yapımcısı olan Timur Savcı, “Kanuni dizisinde “eşcinsel sahneler” olmasına kızan muhafazakârlar, önce “makbul” sonra “maktul” olan İbrahim Paşa’yla daha ilk gençliklerinden başlayan ilişkilerinin ne tür bir ilişki olduğunu sanıyorlar?” diyen Ahmet Altan!..

Muhteşem Yüzyıl dizisinde, zevk-ü sefa düşkünü gösterilen kişi Avrupalıların bile saygı duyduğu Kanuni Sultan Süleyman. Osmanlı halkına en yüksek ve ihtişamlı dönemini yaşatan bir padişah. Aynı zamanda Müslümanların halifesi. Maksadı, dünyaya adaleti yaymak ve Allah’ın adını yüceltmek. Sultan Süleyman Han, dizide gösterilenin aksine hayatı haremde değil at sırtında geçen bir padişah. Öyle ki devleti, babası Yavuz Sultan Han’dan devraldıktan sonra sınırlarını üç katına çıkaran bir padişah.

Bugün binlerce vesika Topkapı Sarayı müzesinde, milyonlarca vesikada Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndedir. Bu vesikaların hangisinde sarayda Osmanlı padişahlarının kadınlara düşkünlüğü, içki içip eğlendikleri, paşaların eşcinsel olduğu yazmaktadır. Bu vesikaların bir tanesinde dahi böyle bilgiler yoktur. Tarih, her aklına gelenin kalemini eline alıp karalama tahtası değildir. Hayatları pahasına cepheden cepheye koşup, bazısı geri bile dönemeyerek orada şehit olan, idareleri altında bulunan farklı ırklardaki halkının refah ve huzuru için kendi rahatlarını ve evlatlarını feda eden şahsiyetlerin, asırları aşan tarihleri basit ve sinsi iftiralarla çarpıtılamaz…

Harem için bazıları erotik muhayyilesini yazılmış görmeyi tercih eder gibi. Osmanlı sarayı Haremini konu edinen filmler, kaleme alınan ve çok satan ikinci sınıf romanlar hep tartışmaya neden olmuştur. Herkesin az ya da çok söz sarf ettiği Harem, doğru değerlendirilemeyen, çarpıtılan konuların başında geliyor. Halk arasında ağzını yaya yaya Haremden bahseden kişilerin, burada yaşanan çetin hayatı, ama aynı zamanda buradaki yetenekli ve zeki kadınların meydana getirmiş olduğu kültürel ortamı tanıyıp anlamadıkları ve bunları bilir bilmez hafife aldıkları çok açıktır.

Harem öyle özgür, başına buyruk bir eğlencelik alan değildir. Her şeyden önce bir evdir, mahremdir. Hiç değilse her bir ailenin evi kadar saygı gösterilmesi gereklidir.

Ahmet Altan, Osmanlı veziriazamı Makbul İbrahim Paşa’nın “ilişkilerinin ne tür bir ilişki olduğunu sanıyorlar” sorusuna da cevap verelim. Önce Makbul İbrahim Paşa kimdir onu tanıyalım:

Makbul İbrahim Paşa gençlik yıllarında Kanuni Sultan Süleyman Han’ın hizmetine girmiş ve şehzadenin dostluğunu kazanmıştı. Sultan Süleyman Han’ın padişah olmasından sonrada veziriazamlığa getirilmişti. İbrahim Paşa çok başarılı ve adaletli birisiydi.

Bir zamanlar İbrahim Paşanın yanında divan katipliğinde bulunmuş olan Celalzade Mustafa Çelebi, İbrahim paşanın; padişahın emirleri ve kanunların tatbikine çok büyük önem verip her işi adaletle yerine getirdiği ve son derece dindar bir insan olduğunu yazmaktadır.

Paşa hakkında yine şair Latîfî, “Ev-sâf-ı İbrahim Paşa” risalesinde, Makbul İbrahim Paşa’nın cömertliğini, şair, edip ve sanatçıları koruduğunu, ondan sonra gelenlerin bu zümreye onun kadar önem vermediklerini yazdıktan sonra halkın İbrahim Paşanın kıymetini onun ölümünden sonra anladığını yazar.

Birçok saray, cami ve mescid gibi hayratı bulunan Makbul İbrahim Paşa işte budur. Celalzade Mustafa Çelebi’nin deyimiyle son derece dinine bağlı bir insandır, dindardır… Paşayı, Show TV’nin yeni dizisi Muhteşem Yüzyıl’ın senaristi Meral Okay, dizinin yapımcısı Timur Savcı ve muhteşem! yazar Ahmet Altan eşcinsel olarak göstermektedir. Altan, yazısında paşanın eşcinsel olduğu imasını verdikten sonra ne sanıldığını sormaktadır. Biz sanmıyoruz sayın yazar… belgeler ışığındaki bilgileri söylüyoruz. Hakiki tarih bilgileri öyle sanmakla falan olacak iş değil… Vesikasız, asılsız iddialarla reytingleri artırma uğruna yapılan bu dizi elbette kendine inandıramayacaktır. Böyle sinsi iftiraların yapılması hakikati gizleyemeyecektir.

Ahmet Altan yine yazısında sorulara devam ediyor, diyor ki: “makamı payesi sıfatı ne olursa olsun “bir kulu” tabulaştırmak onu dokunulmaz, tartışılmaz kılmak, onu “diğer kullardan” ayırmak “zaafsız” addetmek, dine dinin dürüstlüğüne eşitliğine uyar mı?”

Peki! ben de ona soruyorum; padişahları bugün tabulaştıran mı var? Müslümanların halifesi olan bir padişaha saygı duyan bir milletin, neden onu tabulaştırdığını düşünüyor acaba? İnsana büyük saygı duymak onu tabulaştırmak mı oluyor? Kendilerine azami saygı çerçevesinde hitap edilmesini, saygı gösterilmesini ve en ufak bir hakarette bulunulmamasını isteyenler; tarihin akışını değiştirerek çağ açıp çağ kapatmış, kıtalara hükmetmiş ve asla zalim olmamış, tüm Müslümanların lideri olan kişilere en asgari saygıyı neden göstermemekte ve ona iftira atmaktadır? Osmanlı padişahlarının gerçek Harem hayatını bilen bir insanın böyle düşünmesi mümkün müdür? Büyük padişahın kızı böyle iftiralara bakın ne diyor:

Sultan II. Abdülhamid Han’ın kızı Şadiye Osmanoğlu: “Ona (babama) isnat olunan kötülüklerin bin türlü fazlasını, ondan sonra gelenler icra ettikleri için, halkın nazarında bu hakikatler daha kolay ortaya çıkmıştır. Zaten asılsız şaiyalar ne zaman olsa hakikati karşılarında bulurlar.”

Yine Safiye Hanım şunları söylemektedir: “Sultan Reşad sabah namazından bir saat evvel kalkar, abdest alır, evvela Kur’an-ı Kerimi, sonra da Delail-ül Hayrat’ı okurdu. Sabah namazını kıldıktan sonra sütlü çaydan ibaret olan kahvaltısını emreder ve yine abdest alır ve elbiselerini giyerdi: sık sık abdest almak adeti idi.

Sultan Vahdeddin’in saraylısı, sarayın baş nedimelerinden olan Rümeysa Hanım şunları söylemektedir: “Efendimiz (Vahdeddin Han) gayet dindar bir hükümdardı ve biz kadınlardan da aynı dindarlığı beklerdi.” dedikten sonra devamında da: “Şevketmeab efendimizin hanımları arasında en dindar olanı Nevzad Hanım Kur’an okur, namazını hiç aksatmazdı. Efendimiz son haremini daima el üstünde tutar, toz kondurmazdı. Cenaniyer Kalfa pek güzel Kur’an okurdu.”

Sonuç olarak; Osmanlı tarihinde böyle bir padişah ve söylendiği gibi bir Kanuni portresi yoktur. Çağın ilimlerinin ötesindeki ilmiyle, ahlak ve idraken dâhi olan Sultan Süleyman Han bütün ömrünü neredeyse at sırtında geçirmiştir. İnsaflı yabancı tarihçiler bile “Büyük Adam” olarak nitelendirdiği Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman, milletine en parlak dönemini yaşatmıştır. Show TV’nin yeni dizisi Muhteşem Yüzyıl tamamen hayal ürünü koca bir yalandır… onların yaptığı, Osmanlıyı kötüleyerek bu milletin tarihine kara çalmaktır.

Bağımsız bir şekilde işleyen Şeyhülislamlık makamı, Osmanlı sultanlarının her işini denetler ve yeri geldiğinde uyarmaktan geri durmazlardı. Padişahların Şer-i şerife aykırı hareket ettiğini fark ettiklerinde ise bir fetvalarıyla onları tahtlarından indirebilirlerdi. Durum böyle olunca nasıl oluyor da bir padişahın içki içtiğinden ya da uygunsuz işlerde bulunduğundan sebep, hal edildiğine dair bir fetva yahut belge yoktur… tüm bunları göz önüne alarak, objektifliğin titrek ve bulanık akislerinden ibaret bilgilere baktığımızda, şunu düşünmekten kendimizi alamayacağız: “Tarihte en fazla iftiraya uğramış devlet, Osmanlıdır.”

BİBLİYOGRAFYA:

-İlber Ortaylı, Osmanlı Sarayında Hayat, Yitik Hazine Yayınları, İzmir 2008

-Osmanlı Tarihi, cilt 2, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2006

-İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt II, 7. Baskı

-Safiye Ünüvar, Saray Hatıralarım, Bedir Yayınları, 2000

-Şadiye Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, Timaş Yayınları, 2009

-Rumeysa Aredba, Sultan Vahdeddin’in San Remo Günleri, Timaş Yayınları, 2009