Hürrem | Konular | Kitaplar

Kenize Murad: Erdoğan, bana 'neden Türkçe bilmiyorsun?' diyor



"Osmanlı'nın dekorlarını ve mücevherlerini harika buluyorum. Annemden ve babamdan bir tek mendilim bile yok biliyor musun? Çünkü annem sefil bir halde Paris'te öldü ve tüm eşyalarımız dağıtıldı."

V. Murad'ın torunu yazar Kenize Murad: Padişahlar içinde en çok dedem Fatih Sultan Mehmet'e hayranım

Yazar Kenize Murad, Paris'te yaşıyor ama yılda bir kez mutlaka Türkiye'ye geliyor. Çünkü burası onun annesi, V. Murad'ın torunu Selma Hanımsultan'ın memleketi... Dünya onu, annesinin hayatını anlattığı Saraydan Sürgüne adlı kitapla tanıdı. Eser, Fransa'da 3 milyon sattı, 22 dile çevrildi. Kısa bir süre önce yine ülkemize geleceğini haber alınca röportaj yapmak istedik. Üstelik ilk baskısı Mayıs 2004'te yapılan Toprağımızın Kokusu Filistin ve İsrail'in Sesleri adlı kitabı Mavi Marmara'dan sonra yeniden gündeme gelmişti. Kenize Murad, padişah torunu ama aynı zamanda Ortadoğu'da 15 yıl muhabirlik yapmış bir gazeteci. Ancak Fransa'da yazıları sansürlendiği için artık yazamıyor. Yeni kitabı sonbaharda yayımlanacak. Murad, bu kez okurlarını, babasının memleketi Hindistan'da yaşamış Müslüman bir kadının hikâyesiyle tanıştıracak.

Türkiye'ye ne kadar sıklıkla geliyorsunuz?

Yılda bir kez gelirim. Bir ara Cihangir'de bir daire kiralamıştım. Çok harika bir manzarası vardı ve Boğaz, Topkapı, Ayasofya, Sultanahmet görünüyordu. Bana orayı kiralık veren arkadaşımın ihtiyacı olunca çıkmak zorunda kaldım. Şimdilerde ise kuzenim Resan İris'in yanında kalıyorum.

Türkiye'ye ilk geldiğinizde ziyaret ettiğiniz Topkapı Sarayı'nda mobilyalara dokunduğunuzu gören görevliler sizi ikaz etmiş, gözleriniz dolmuş. Hiç Türkiye'de yaşamayı düşündünüz mü?

O zamanlar için hayır, çünkü France Air'de hostes olarak çalışıyordum. Sadece İngilizce ve Fransızca konuşuyordum. Daha sonra gazetecilik yaptım. Türkiye'ye gelmeye bayılıyorum ama burada yaşamak benim için dil sorunundan ötürü zor.

İnsanların sizden Türkçe konuşmanız gibi bir beklentisi var. Ne düşünüyorsunuz?

Böyle düşünmeleri normal ama ısrarla benim Türkçe bilmem gerektiğini söylemeleri çok haksız. Özellikle ailemin içinde bulunduğu durum göz önünde bulundurulsa... Köklerimi bulmak ve Türkiye'ye gelmek, Hindistan'a gitmek için çok çaba sarf ettim.

Bu, çok uzun ve zor bir süreç olmalı?

Evet aynen öyle. Biz sürgün edildik ve annem, ben sadece bir yaşındayken vefat etti. Bir Fransız aile tarafından yetiştirildim. Hosteslik yaptım, operada bilet sattım, çocuk baktım. İnanır mısınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bile bana: "Neden Türkçe konuşmuyorsun? Amcan, Osman Ertuğrul Efendi çok güzel Türkçe konuşuyor." dedi.

Osmanlı hanedanının diğer aileleri ile ilişkiniz nasıl?

Tabii ki onlarla irtibat halindeyim. Buraya geldiğimde kuzenlerimle kalıyorum ve Fransa'da bazı akrabalarım var, Meksiko'da da... Amcam Hasan Orhan Efendi'yi çok severdim. Ertuğrul Osman Efendi'yi de... Neslişah Sultan'ı çok severim.

Bir araya geldiğinizde neler yaparsınız?

Neslişah Sultan'la geçenlerde yemek yedik. Harika bir hanımefendi. Kendisi bence kelimenin tam manasıyla yaşayan son sultan. Diğerleri bir Osmanlı gibi yetiştirilmedi. O gerçek manada saltanat kültüründen geliyor.

Hindistan'daki ailenizle ne kadar irtibattasınız?

Onlarla irtibattayım tabii ki, zira kökenlerim Hindistan'a da uzanıyor ama Hindistan çok daha zor bir ülke, çok fazla sefalet var. Giderek zenginleşiyor olabilirler ama bu çok ufak bir kısım. Hindistan'ı seviyorum ama orası benim için fazla acımasız. Türkiye'de insanlar açlıktan sokaklarda ölmüyor.

Babanız nasıl biriydi?

Babam bir entelektüeldi ve Şii idi kendisi, Zeydi idi tam olarak. Zeydiler, Şiiliğin en açık dallarından biri. Babam dindar bir insan değildi. Kendisine rasyonalist derdi. Ama ikinci eşi, annemin vefatından sonra evlendiği kadın dindardı ve beni Muharrem'e götürürdü. Ben de herkes gibi ağlardım orada.

Osmanlı tarihini iyi biliyorsunuz. Büyükbabanızdan sonra en çok sevdiğiniz padişah kim?

Tabii ki Fatih Sultan Mehmet. Harikaydı. Çok zekiydi ve açık bir insandı. Muhteşem bir delikanlıydı. Kanuni Sultan Süleyman da müthişti ama Fatih daha büyüleyiciydi, yaşı ve gücü dolayısı ile. Hürrem Sultan'a gelince, onu hiç sevmiyorum.

Osmanlı hanedanının son tanıkları yavaş yavaş ömrünü tamamlıyor. Neler hissediyorsunuz?

İki ayrı açıdan üzücü benim için. Onlar benim ailem ve onları yavaş yavaş yitiriyorum. Tarihten bir kesit ölüyor aslında. Arkası yok, o kadar ihtişamlı bir miras ki...

18 yaşında İslam'ı merak ettiğinizi, tasavvufla ilgilenmeye başladığınızı ve kendinizi Müslüman hissettiğinizi söylediniz. İslam'a bir sempati mi duyuyorsunuz? Yoksa din olarak İslam'ı mı seçtiniz?



Evet, kesinlikle. Ben Müslüman'ım. Ama bence bu daha çok insanın yaptıklarından ziyade, kalbinde.

Yeni kitabınız sanırım sonbaharda yayımlanacak. Biraz konusundan bahsedebilir misiniz?

Bu daha önce hiç kaleme alınmamış bir hikâye. Müslüman bir kadını anlatıyorum. Bu kadın 1857'de Hindistan'ın İngiltere'ye karşı ilk ayaklanmasında en önde yer almış. İlk liderlerden biri. Bu ilk büyük ayaklanma, Sepoy Ayaklanması olarak da biliniyor. Madras asıllı, güzel bir kadın. Kral'ın eşlerinden biri. İngilizler Kral'ı sürgün edince evine gidiyorlar ve ona 10 yaşındaki oğlunun Kral olmasını istediklerini söylediler. İki yıl boyunca İngilizlere karşı direndi.

Bu hikâye neden ilginizi çekti?

Avrupa'da Müslüman kadınların ezildiğini düşünüyorlar. Kitap savaş amiri bir kadını anlatıyor, ordunun başında ve cesurca savaşan bir kadını. Müslüman kadının gerçek kimliğini göstermesi açısından onun mücadelesini önemsiyorum. Sizce de önemli değil mi?

Osmanlı giyim ve takıları ilginizi çekiyor mu?

Ben hepsini, dekorları ve mücevherleri çok harika buluyorum. Annemden ve babamdan bir tek mendilim bile yok biliyor musun? Çünkü annem sefil bir halde Paris'te öldü ve tüm eşyalarımız dağıtıldı.



Kenize Murad'la röportaj için Dolmabahçe Sarayı'nda sözleşmiştik. Çünkü o gün (12 Temmuz Pazartesi) sarayın Hediyelik Eşya-Satış Reyonu'nun açılışı vardı. TBMM Genel Sekreteri Sadettin Kalkan (solda), Kenize Murad ve Milli Saraylar Daire Başkanı Yasin Yıldız kurdeleyi hep beraber kesti. Vazolar ve fincan takımlarıyla yakından ilgilenen Murad' a 'zülf-ü aruz' (gelin saçı, buklesi) vazosu hediye edildi.

Filistin kitabım Fransa'da boykot edildi

Gazeteciliğe ara verdiğinizi, artık çalışamadığınızı, Avrupa ve Fransa'daki sansürün çok fazla olduğunu her zaman söylüyorsunuz. Gazetecilik defterini tamamen mi kapattınız?

Gazeteciliğe tekrar dönmeyi çok isterim ama problem Batı ile alakalı değil, problem sadece Fransa. Ortadoğu meselelerini rahatça kaleme alamıyorsunuz Fransa'da. İsrail'in Haaretz gibi bir gazetesinde, İsrail hükümetini Filistin tutumundan ötürü daha rahat bir şekilde eleştirebilirsiniz, Fransa'daki Fransızca gazetelere kıyasla. Diaspora çok kuvvetli ve etkin. Bu yüzden artık yazmıyorum.

Ortadoğu'da 15 yıllık bir gazetecilik geçmişinden sonra gördüklerinizi yazamamak size acı gelmiyor mu?

Kitaplarım aracılığı ile istediğimi anlatabiliyorum. Filistin üzerine olan kitabımda her iki tarafa mensup aileler ile röportaj yaptım ve bu kitap boykot edildi. Fransa'da medyada çok az ilgi gördü. Yahudi lobisinin baskısı.

Fransa'da neden bu kadar güçlüler?

Bu biraz da Fransa'nın duyduğu suçluluk duygusundan kaynaklanıyor. Savaş esnasında Fransızlar Yahudilere çok iyi davranmadılar ve hatta bazıları Yahudilerin saklandıkları ve bulundukları yerleri ihbar etti. Bunun yarattığı suçluluk duygusu, Fransızların tamamen sessiz kalmasına neden oldu. İsrail'in yaptığı hiçbir şeyi eleştirmek istemiyorlar.

Bir röportajınızda 'İsrail yanlısı entelektüel terörizm'den söz etmiştiniz. Mavi Marmara bu terörizmin boyutlarını nasıl etkiledi?

Mavi Marmara, siyonist gruplar tarafından iyi karşılanmadı. Yahudiler ve İsrail hükümeti arasında fark olduğunun altını çizmek isterim. Benim Filistin yanlısı birçok Yahudi arkadaşım var. Türkiye'de iki kavramın birbiri ile karıştırıldığını görüyorum.

Türkiye bazı Avrupa ülkelerinden daha kuvvetli

Türkiye'de bir eksen kaymasından söz ediliyor. Yüzünü Batı'dan Doğu'ya çevirdiği konuşuluyor. Sizce de öyle mi?

"Bunu gülünç buluyorum. Türkiye'nin tamamen Batı ile hizalanmasını istiyorlar. Türkiye'nin onların yapmasını istediği her şeyi yapmasını istiyorlar, ki bu Türkiye'nin uzun bir müddet yaptığı bir şeydi. Ama şimdi Türkiye ekonomik nedenlerden dolayı daha güçlü bir kuvvet ve dış politikada gitgide daha fazla kendini hissettiriyor. Stratejik bir cephede yer alıyor. Amerika, Türkiye adına dış politikasına nasıl karar verebilir? İsrail nasıl Türkiye'nin yapması gereken şeyleri belirleyebilir? Amerika ve Avrupa'nın Türkiye'yi hâlâ daha fakir ve zayıf bir ülke olarak görmeleri çok üzücü. Ama şu bir gerçek ki, Türkiye bazı Avrupa ülkelerinden daha kuvvetli. Ama Türkiye'nin de bazı tadilatlara ihtiyacı olduğu bir gerçek. Mesela insanlar bu ülkede yasalara riayet etmiyor. Bir milyoner, tarihî bir mekânın yanına gökdelen dikmek isterse, bunu yapabiliyor. Para burada her şeyi satın alabiliyor. Bunlar sadece benim kişisel deneyimlerimden kaynaklanan gözlemlerim. Ama bunun dışında Türkiye ekonomik olarak çok iyi durumda. Türkiye ile gurur duyuyorum ve bu son Mavi Marmara vakası ile daha fazla gurur duydum. Ama İsrail ile ilişkilerimizi korumalıyız ve dengeli olmalıyız. Türkiye bir aracı olarak üstlendiği rolü devam ettirmeli."


SEVİNÇ ÖZARSLAN


Konular